Nisan 19, 2015
|
Kategori:
5+1 grubu ve İran arasındaki uzlaşma’nın nihai bir anlaşmayla sonuçlanacağı anlaşılıyor. Anlaşma imzalanır ve taraflar Anlaşma hükümlerine uygun davranırlarsa, bu durum siyasi ve iktisadi açılardan bölgemiz ve ülkemiz açısından olumlu gelişmelere olanak sağlayacaktır. Her şeyden önce nükleer silahlanma’nın yarattığı gerilim ortadan kalkacak, İsrail’in ben de buradayım politikası uluslar arası platforma pek yankı bulamayacak ve bölgedeki tek nükleer silah sahibi İsrail’in tek başına bu silahı kullanma tehlikesi azalacaktır. Türkiye de kendi yönünden caydırıcılık amaçlı olarak nükleer silaha sahip olmak gibi bir girişime ihtiyaç duymayacaktır. Uluslar arası toplumun İsrail üzerinde de benzer şekilde etkili olması amacıyla gerekli zeminin oluşturulması önem arz ediyor. Bugün için, gelişmelerin bölgemizde daha istikrarlı bir ortamın doğması için bir başlangıç teşkil etmesini dilemekle yetinelim.
İran’ın nükleer programındaki ısrarından vazgeçmesi, bu ülke’nin gelecekte uluslar arası kurallara daha çok uyum sağlayacağı ve daha dengeli ilişkiler içerisine girerek uluslar arası topluma entegre olacağı ümidini doğurmaktadır. Öte yandan, İran’ın nükleer programla ilgili tutumuna paralel olarak giderek iyileşecek ve neticede tam olarak kalkabilecek olan ambargo koşulları sonucunda İran halkının artacak refah düzeyinin ve mutluluğunun, içerideki bazı sosyal uygulamaların yanı sıra dış politikasındaki normalleşmeye de katkıda bulanması beklenmelidir. İran’ın özellikle “ mezheb temelli” emperyalist politikalarının da bir ölçüde değişmesi olasıdır.
Türkiye ve İran, bölge’nin en kalabalık, en güçlü ve 400 yıldan beri değişmeyen bir sınıra sahip önemli 2 ülkesidir. Bugüne kadar uzun ömürlü olmasa da bazı siyasi ve iktisadi işbirliği girişimleri olmuştur. İki ülkenin siyasi ve iktisadi güçlerinin son yıllarda dış politika alanında belli bir rekabete yol açmış olması son derece doğaldır, ancak bu rekabet hiçbir zaman ciddi bir anlaşmazlığa dönüşmemiştir. Öte yandan, bazı küçük ve geçici istisnalar dışında her iki ülke birbirlerinin içişlerine karışmama ilkesine sadık kalmışlardır.
Siyasi gelişmelerin yanı sıra İran’ın iktisadi ve dış ticaret politikalarında da değişiklik olacağı kuşkusuzdur. Her şeyden önce İran’ın DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ’ne üye olması beklenmelidir. İran DTÖ’ye üye olmak için 1996 da başvuru yapmış, ABD’nin tepkisiyle üyelik müzakereleri ancak 2005 yılında başlayabilmiştir. Daha sonra da müzakereler, gene ABD’nin itirazıyla sonuçlandırılamamıştır. İran halen 161 üyeli DTÖ’ de gözlemci statüsündedir. Bir ülkenin DTÖ üyeliğinin kabul edilmesi oylama ile değil ancak mevcut tüm üyelerin kabul ve uzlaşması sonucu alınacak bir kararla mümkün olabilmektedir. Gelişmelere göre ABD’nin kısa bir süre içinde İran’ın DTÖ üyeliğini engellememesi, Birleşmiş Milletler ambargolarının kaldırılması yönünde ilk önemli adımı teşkil edecektir. DTÖ üyeliği bir üye ülke’nin uluslar arası ticaret kurallarına uyması zorunluluğunu getirmekte, dış ticaret rejiminin serbestleştirilmesi ve bütün ülkelere eşit uygulamaların yapılması sonucunu doğurmaktadır. Buna göre, iki ülke arasındaki uygulamalarda siyasi nedenlerle zaman zaman gözlemlenen keyfilikler yerine uluslar arası anlaşmalardan doğan çok taraflı disiplin anlayışı hakim olmaktadır. Ukrayna’daki gelişmeler sonucu DTÖ üyesi Rusya’ya uygulanan ambargo istisnai bir durumdur ama DTÖ üyesi olsa dahi Nükleer programla ilgili Anlaşma hükümlerine uymadığı taktirde aynı durumun İran için de söz konusu olması mümkündür.
Ambargo’nun tedricen de olsa kalkacak olması, İran’ın DTÖ üyeliği ve bunlara bağlı yeni uygulamalar bu ülke ile iktisadi ve ticari ilişkilerimizde büyük önem taşımaya namzettir. Türkiye, Nükleer anlaşma koşulları çerçevesinde Ambargo’nun tümüyle kalkması ve İran’ın en kısa zamanda Dünya Ticaret Örgütüne üye olması konularını desteklemelidir. Bu bölümde ayrıntılara girmeden önemli gördüğümüz bazı satır konulara değinmekle yetineceğiz.
— İran Türkiye’nin önemli enerji kaynaklarından biridir. Kaynaklarımızın çeşitlendirilmesinin siyasi ve ticari açıdan önemli yarar sağlayacağı kuşkusuzdur. Gerek enerji ithalatı gerek diğer ticari faaliyetlerle ilgili ödemeler olağan olmayan bugünkü yöntemlerle değil, uluslar arası kurallara uygun olarak normal ödeme ve bankacılık kanallarına yapılacaktır. Bu çerçevede, İran’dan doğalgaz ithalatımızın artması da olasıdır. Tabiatı ile bunun için Doğalgaz fiyatının gözden geçirilmesi de gerekecektir. Unutulmamalıdır ki Türkiye İran’ın bölge’de doğal gaz satabileceği muhtemelen tek ülkedir. ( İran’ın doğal tüketimi yüksektir ve ihraç ettiği doğal gazın bir bölümü Türkmenistan’dan ithalatla karşılamaktadır. İran Türkiye dışında sadece küçük miktarlarda Ermenistan ve Nahcivan’a ihracat yapmaktadır.
— İran 70 milyon insanı ve petrol ve doğal gaz gelirleri ile mal ve hizmet ürünlerimiz için, en büyük pazarlarımızdan biri olabilir. Tüketim alışkanlıklarındaki benzerlikler, coğrafi yakınlık, Türkiye’nin üretim potansiyeli, büyük olanaklar sunmaktadır. Suriye, Irak, Libya, Mısır ve Ukrayna pazarlarındaki daralmalardan sonra İran pazarı büyük önem arz etmektedir ve özenle işlenmelidir.
— Uluslar arası şirketlerin İran’la ilişkilerinde türk şirketleri aracı rolü üstlenebilir. İş adamlarımızın dinamizmi ve tecrübeleri yeni fırsatlar yaratabilir. Ayrıca İran’a komşu ülkelerde Rekabetin yerini işbirliğinin alması her iki ülke için de yararlı olacaktır. Komşularımızın zenginleşmesinin bizim zenginliğimize katkıda bulunacağı yadsınamaz bir gerçektir.
— İranlılar için Türkiye tercih edilen turistik bir ülkedir. İran-Dubai örneğinde olduğu gibi, İran’dan İstanbul, Antalya ve İzmir’e uçak seferleri çoğaltılmalı ve alışveriş olanakları arttırılmalıdır. İran’la ilişkilerin artması özellikle Kars, Ağrı Van gibi sınır illerimiz de için yeni olanaklar sağlayabilir. Sınır ticaretinin önemli ölçüde artabileceği düşünülerek gerekli tedbirlerin vakit geçirmeden alınması yararlı olacaktır.
İran’la ekonomik ve ticari ilişkilerimizin artması için siyasi irade’nin olduğu gözlemlenmiştir. Ancak bu artışın sürdürülebilir olması için bazı temel koşulların oluşması ve devam etmesi gerekiyor. Herşeyden önce söz konusu siyasi irade’nin tavsamaması gerekir. İkinci olarak, İran dış ticaret rejimi’nin uluslar arası kurallar çerçevesinde serbestleştirilmesi ve İranlı iş adamlarının ve ithalatçılarının kararlarını devlet müdahalesi olmaksızın almalarını sağlayacak bir durumun ortaya çıkabilmesi de önemlidir. Aynı şekilde İran bürokrasisinin, gelişen duruma uygun olarak engel çıkaran bir tutum içinde olmaması gerekmektedir.
Öte yandan, alışverişlerin milli paralarla yapılması başlangıçta bir süre için ticarete ivme kazandırabilir. Ancak bir tür kliring sistemini anımsatan bu uygulamanın uzun vadede yararlı olabilmesi için İran’ın Türkiye’den ithalat değerinin Türkiye’nin ithalatına eşit veya hiç değilse yakın olması gerekir. Aksi taktirde, belirli bir süre sonra, aradaki farkın uluslar arası geçerli bir para birimi ile kapatılması gerekecektir ki bu durum beklenen faydayı sağlayamayacaktır. Ticari bankaların da kendi açılarından gerekli uyumu sağlaması önem arz etmektedir. İki ülke arasındaki teknik anlaşmaların tüm bu sakıncaları ortadan kaldıracak hükümler içermesi beklenir. Yeni Düzenlemenin BM Ambargosu’nun kaldırılması veya hafifletilmesinden hemen sonra işlerlik kazanabilmesi için teknik görüşmelere ve müzakerelere vakit geçirilmeden başlanması yararlı olacaktır.
İstemi Parman, 10.04.2015