Mart 19, 2015
|
Kategori:
KRİZ KAPIYA DAYANDI!!!
Çok uzatmaya gerek yok. Nasıl ki Gül’ün dikeni var, nasıl ki yaşamın sonu var, her anlamda özgürlüğünde bir bedeli var! Birçok kişi şunu düşünebilir özgürlüğün ne gibi bir bedeli olabilir ki… Burada kast ettiğim her anlamda özgürlük. Hukuksal, toplumsal ve ekonomik özgürlüğün tamamının içinde yer aldığı özgürlük. Bu tanımı Dünya’ya kazandıran insanlar kendilerini liberal olarak adlandırırlar. İnsanlara devletin müdahale etmemesi gerektiğini, müdahale edecek ise de bunu sınırlı ve özgürlüklerin başkalarının sınırlarını ihlal edecek duruma gelmesini engelleyecek düzeyde müdahale etmesi gerektiğini ifade ederler. Onlara göre insanlar özgür oldukça devlette özgür olur. Bu yönü ile liberalizm herkes için kabul edilebilir ve kulağa da oldukça hoş gelen bir görüş gibi görünmektedir. Ama hepimizin unuttuğu bir şey var.
Liberalizm ne zaman ve niçin ortaya çıktı?
Liberalizm her ne kadar Kökeni eski yunana dayandırılsa bile, hem uygulamalarının görülmesi hem de sıklıkla insanların dile getirmesi bakımından aslında sanayi devriminin başlamasıyla yani Fransız ihtilali ile tam anlamıyla dünya gündemine gelmiştir. Bu da 1700’lü yılların son çeyreklerine tekabül etmektedir. Aslında dönemin toprak zenginleri (aristokratlar) ile sanayi zenginleri (burjuvalar) arasındaki politik ve sosyal gücü ele geçirme mücadelesinin bir sonucu olduğu da söylenmektedir. Yani bunca özgürlük aslında burjuvaların elde ettiği ekonomik gücü aristokratlardan yani toprak ağalarından almak toprak zenginliğinden gelen, sanayi şehirlerinin dışındaki gücü sanayi şehirlerine kendi lehlerine çekmek adına kullandıkları bir argüman olmuştur. Ancak bizi ilgilendiren yönü bu değil nihayetinde liberalizm bizim için insanların ifade özgürlüğünü savunan, din özgürlüğünü savunan ve ticaretini her ülkede hiç bir devlet sınırlandırması olmadan yapabilme özgürlüğünü ifade etmektedir. Bu anlayış Türkiye’de ancak Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde Ana Vatan Partisi hükümeti tarafından devlet nezdinde uygulamaya konulmaya çalışılmış. Bu tarihten sonra Türkiye için politik ifade özgürlüğü, dini ifade özgürlüğü ve ekonomik özgürlük gibi daha açık bir ifade ile insanların mallarını alıp satmasına devletin müdahil olmadığı, herkesin istediğine, istediği miktarda ve istediği fiyatta mal satmasına olanak sağlayan piyasa ekonomisinin uygulamaya geçtiği bir ülke olmuştur. İşte Türkiye’nin güle kavuşması da bu dönemde başlamış, dikeninin batmaya başlaması da bu dönemde gerçekleşmiştir.
Gelelim gül ile diken meselesine aslında liberal görüşün din ve ifade özgürlüğü bağlamında iyi objelere sahip olduğu ve savunulmasında bir mahsur olmadığı görülmektedir. Yani liberal görüşler her insanın kabul edebileceği güzellikte şeyler söylemekte, herkese özgürce hareket etme imkanı sunmaktadır.
Peki serbest piyasa ekonomisi (kapitalist sistem) içinde aynı şeyleri söylemek mümkün mü?
Serbest piyasa ekonomisi dediğimiz şeyin ekonominin hiç bir devlet müdahalesine girmeden herkesin istediği malı istediği zaman, istediği yerde rahatça alabilmesi olduğundan bahsetmiştim biraz. Bu ekonomik sistemin yöntemini de ekonomide bazı ekonomik terimlerle ifade etmek mümkündür. Ancak bunlar bir araya geldiği zaman serbest piyasa ekonomisinin gerekleri yerine getirilmiş olunur. Bunlar uluslararası ticaret, sermaye hareketi ve iş gücü hareketleridir. Size bunları biraz daha açıklayacak olursam uluslararası ticaret herkesin istediği malı istediği ülkeye ve istediği kişiye özgürce satabilmesidir. Sermaye hareketi ise isteyen herkesin Parasını istediği yere istediği gibi götürüp istediği bankaya yatırıp istediği yatırımı istediği ülkeye yapabilmesidir. Yani parasını istediği gibi kullanabilmesidir. İş gücü hareketi ise isteyen herkesin istediği işte istediği ülkede istediği zaman gidip çalışabilmesidir.
Buraya kadar da herkesin memnun olduğu halen gülün güzel tarafından bahsettiğimi herkes anlamıştır. O zaman gelelim dikene.
Gül hiç dikensiz olur mu peki?
Esnaf veya müşteri olarak hep dert yakındığımız herkesin neredeyse 5-10 yılda bir gördüğü ekonomik krizler ne olacak. İşte diken bu 5-10 yılık bu mutlu ekonomik özgürlüğün bir yerden sonra, bir çok kişinin iflas etmesi yada batması ile son bulduğu gözden kaçırılmayacak bir konu olarak önümüze çıkmaktadır. Yani insanların ekonomik özgürlüğünün kriz ile ne alakası var diyebilirsiniz. Çok alakası var aslında. Bundan önce bu gün Türkiye’sinde diğer dünya Ülkelerinin birçoğunun uyguladığı bir sistem olarak bahsettiğim konulara dikkat etmiş iseniz, herkesin istediği malı istediği yere satıp, parasını istediği yere götürebilmesini sağlayan bir sistem olduğunu görmüştünüz. Bu şu demek oluyor. En ufak bir sıkıntıda, stres altında, ambargoda, herhangi bir siyasi olayda veya güçlü devletlerin yaptırımları ile Türkiye’de yatırım yapan yabancılar yatırımlarını geri çekebilir. Türk bankalarındaki paralarını başka ülke bankalarına gönderebilir. Ya da Türkiye’ye kurmak istedikleri fabrikaları başka Ülkelere kurma kararı alabilirler. Eee bunların bizimle ne alakası var diyebilirsiniz! Ama ne yazık ki hepiniz görmüşsünüzdür. Özellikle piyasa ekonomileri birer çark gibidir ve piyasa ekonomilerindeki her şey birbirine bağlıdır. Muhakkak bu ekonomilerde bir yerdeki bir değişim başka yerlerde olumlu veya olumsuz etkilere sebep olabilmektedir.
Nasıl mı?
Şöyle ki, petrol fiyatlarındaki bir yükseliş Petrolün alış satıştaki para birimi dolar olduğu için dolarda da bir yükselişe sebep olmaktadır. Etki sadece bununla da yetinmez. Yine petroldeki artıştan artan dolar da yurt dışından mal alan (ithalatçı) firmaların ödemelerini dolarla yapmasından dolayı aldıkları malın maliyetinin yükselmesine bu da Türkiye’de satmak için aldıkları malın fiyatının yükselmesine sebep olmaktadır. Etki sadece bununla da sınırlı değildir. Örneğin; Türkiye gibi birçok ürettiği ürünün hammaddesini yurt dışından sağlayan ülkelerde böyle bir etki hemen enflasyona (malların fiyatı artarken insanların kazançların sabit kalması ya da azalması) sebep olmaktadır. Enflasyonda bizim satın alma gücümüzü düşürmekte satın alma gücümüz düştüğü için malı üreten firma kendi malını satamaz hale gelmektedir. Ancak bu etki bununla da bitmemekte. Mal üreten firma malını satamadığı için aylık sabit masraflarını karşılayabilmek için işyerinden işçi çıkarmak zorundadır. Etki bununla da sonlanmaz. İşsiz kalan kişi Maaş alamadığı için artık marketten daha az eşya almakta, ayda bir yaptığı giyim alışverişini 2 veya 3 ayda bir yapmaya başlayacaktır. Buda market sahibinin ve giyim mağazası sahibinin de artık eskisi gibi para kazanamayacağını, işçileri varsa onlarında işçi sayısını azaltmaya gideceğini göreceğiz. Sonra iç pazarda yani ülke içinde bir ekonomik daralma olacağından ülkede yavaş yavaş faiz oranları yükselmeye başlayacak ki, bari yurt dışındaki yabancılar gelip paralarını buralardaki bankalara faize yatırsınlar diye. Ama bankalar yabancıların paralarını yüksek faizle aldıkları için artık kendi müşterileri kredi çekmek isteyince onlarda onlara yüksek faizle kredi verecek. Bütün bu durumda yine biz yani ülke içindekiler zarar göreceğiz.
İşte aslında bu anlattığım bir krizin gerçekleşme süreçlerinin sadece bir kısmı. Bu etki her zaman olacak ve ülke krize girecek diye bir şey yok, ancak Türkiye gibi nerdeyse 5-10 yılda bir kriz görmeye alışkın olduğumuz bir ülkede her zaman hazırlıklı olmak gerekmektedir. Bu etki ekonomik daralma büyük olduğunda büyük bir kriz yaratma ihtimali olan bir süreçtir.
Şimdi bunca şeyi neden anlattığımı merak ediyorsunuzdur. Bunu anlattım çünkü, bu yakınlarda Türkiye’yi etkileyen bir kaç dış ülkelerden kaynaklı olay olduğunu hepiniz görmüşsünüzdür. Suriye, İşid ve son olarak Rusya ve Amerika arasında meydana gelen Ukrayna kaynaklı çekişmeler. Bunlar bizi neden etkiler demeyin. Şimdi size bunların bizde yarattığı ve yaratabileceği ya da başka bir ifade ile yaratması muhtemel etkileri tartışacağız. Bu etkilerin hangi sektörlere zarar verebileceği bu sektörlerinde ülkeye nasıl zarar verebileceğini anlatacağım. Ama şunu da bir kez daha hatırlatmak isterim. Bu etkiler şiddetli bir şekilde hissedilmeye başlarsa bunlar sadece devlete ve ülkeye değil Batman’da dahil bütün şehirlerde aynı etkiyi yaratacağını da unutmamak gerekir. Öncelikle İşid ve Suriye meselesinin ekonomik etkisinden bahsedelim. Irak Kürdistan bölgesel yönetiminin Irak hükümeti ile olan husumetin ardından İşid ile olan çatışmalarından dolayı petrol fiyatları etkilendi. Bundan önce anlattığım petrol, dolar ve ithalat enflasyon ve işsizlik etkisini azda olsa hissetmişsinizdir. Ama bu kriz uzun sürmediği için çok fazla hissedilmedi. Bu etki sadece bundan dolayı değil Türkiye yurtdışına sattığı malların yarısını Irak Kürdistanı’na geriye kalan yarısını da Avrupa Birliği ülkelerine satan bir ülke İŞİD’ ten dolayı Irak ile olan bu ticarette aksadı. Yani ticaret yaptığımız bu ülke ile kısa bir süre mal satamamaktan dolayı ülkede ekonomik küçülme oldu. Yine Suriye, Irak ve İran yasal veya yasadışı olsun, Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinin ekonomik geçim kaynaklarının merkezini oluşturuyor. Buralardaki en ufak gerilim veya savaş doğrudan bu bölgeleri etkiliyor. Bir diğer ve asıl değinmek istediğim Amerika-Rusya çekişmesi ve Türkiye’ye kısa ve uzun sürede yaratabileceği etkiler. Biliyorsunuz yaklaşık 2 yıldır Rusya ve Amerika Ukrayna’da yönetime kendi yanlılarını getirmek için uğraşıyor. Ve birbirlerine karşı ambargodan tutun birçok psikolojik ve ekonomik yaptırım yoluna başvuruyorlar. Son olarak Suudi Arabistan’ın elinde petrol fazlası olduğunu ve bunu satacağını söylemesi doğrudan petrol fiyatlarının düşmesine sebep oldu. Nasıl olduğunu biraz anlatmak isterim. Şimdi Suudi Arabistan Petrolün en fazla ve en az derinlikten çıktığı ülkelerden bir tanesi.
Yani bu ne demek oluyor?
Rusya’da da petrol var Libya’da da var ancak Arabistan’da bir kaç metreden petrol çıkarken Rusya’da 100 metrelerce derinlikten petrol çıkarılmaktadır. Bu şu anlama gelmektedir. Arabistan’ın petrolünün maliyeti daha düşüktür. Yani Arabistan istediği zaman herkesten daha ucuza petrol satabilmektedir. İşte arz fazlam var deyip piyasaya ucuz petrol satınca, Rusya petrolünü tercih eden ülke sayısı da azaldı. Rusya’da bu en büyük geçim kaynağı olan petrolü satamayınca kendi para birimi olan ruble dolara karşı değer kaybetmeye başladı yani Rusya da birden bire Doların 1.800 den 5000 e çıkması gibi bir etki yarattı ve bu süreç biraz daha uzun sürerse muhtemelen Rusya büyük bir krizin içerisine girecek. İyi de bunun bizimle ne alakası var diyeceksiniz. İşte aynı etki burada devam etmeye başlıyor. Şuan Rusya’nın en büyük yabancı yatırımcıları Türkiye’den giden inşaat sektöründeki firmalar. O firmalar aynı zamanda Türkiye’ye en fazla para kazandıran firmalar. Yani onlarda ya zarar edecek yada iflas edecek, dolayısı ile eğer bu etki uzun sürerse. Yine Türkiye’nin Ruslara en fazla çalıştığı sektörler tekstil doğrudan zarar görecek, krizdeki Ruslar Türkiye’deki giyim firmalarımdan mal almayacak bunlarda zarar görecek. Benzer şekilde Türkiye’de turizm sektörünü Ruslar ayakta tutuyor bu olaylardan sonra Ruslarda gelmeyecek. Turizmden de bir darbe yiyeceğiz. Orda da işsizlik baş gösterecek. Ve bunların hepsi Türkiye’de iyi bir ekonomi politikası geliştirilmezse kriz etkisi yaratacaktır.
Burada tartışılan temel bir konu Suudi Arabistan’ın petrol fiyatını arz fazlası olduğundan değil Amerika’nın isteği ile düşürdüğünü bunu sırf Rusya’ya zarar vermek için yaptığını söyleyenlerde var ama biz işin siyasi yönüne girmeyeceğiz. Diyeceğim o ki eğer Rusya’da bu kriz uzun sürerse, Türkiye’ye de olumsuz etkileri olacak ve kötü sonuçlar doğuracaktır. Şimdi eee bu kadar yazı ne içindi diyeceksiniz. Bir kriz beklentisi olduğunda bunu nasıl anlatabilirim dedim. Sistemi anlatmadan etkilerini görmeden, eleştirilerini yapmadan bunu söylemenin çok bir şey ifade etmeyeceğini düşündüğüm için bu Yazıyı bu kadar uzun tuttum. Beni sıkılmadan okuduğunuzu düşünerek, her türlü krizlerden uzak mutlu bir yıl dileyerek, yazımı sonlandırmak istiyorum. İyi okumalar.
Hasan bardakçı
İstanbul Ticaret Üniversitesi,
Uluslararası Ticaret Doktora Programı