Kasım 14, 2014
|
Kategori:
İstemi PARMAN
DTÖ’nün temel amaçlarından biri de, ticaretin serbestleştirilmesi yolu ile Gelişme Yolundaki Ülkelerin (GYÜ) kalkınmasına yardımcı olarak, üye ülkeler halklarının hayat düzeyini yükseltmek ve GYÜ’lerle Gelişmiş Ülkeler (GÜ) arasındaki gelişmişlik düzeyi farklarını azaltmaktır.
GYÜ’ler, genel olarak,tek tip üretim yapmakta (kahve, kakao, muz gibi tarım ürünleri ve bazı madenler) ve bu nedenle yatırım ve kalkınma için yeterli döviz sağlamakta zorluk çekmektedirler. Bu çerçevede, gerek geleneksel ürünlerini, gerek yabancı yatırım çekerek yeni üretime başladıkları bazı sanayi dallarındaki üretimlerini daha büyük miktarlarda ihraç etmeleri mümkün olabilecektir.
Bu amaçla, GATT’ın 36 ıncı maddesinde yer alan kalkınma amaçlı hedeflere ulaşmak için, sanayileşmiş ülkeler, tek taraflı olarak GYÜ çıkışlı mallara özel gümrük indirimleri yapılmasını kararlaştırmışlardır. Bu çerçevede,”En Çok Kayrılan Ülke” kuralına aykırı olarak, GYÜ’lerin Gelişmiş Ülkelere sattıkları mallara daha düşük veya sıfır gümrük tarifesi 1970’lerin başından itibaren uygulanmaya başlanmış ve Genel Tercihler Sistemi (GTS)- General System of Preferences- diye adlandırılmıştır.
Sözkonusu sistemin oluşturulmasında Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Kuruluşunun da (UNCTAD, United Nation trade and Development Organisation ) önemli katkıları olmuştur. Daha önceleri de, AET’nin kuruluş döneminde, AET üyesi ülkelerin eski sömürgelerine
LOME Sözleşmesi ile özel avantajlar tanınmış ve bu avantajlar daha sonra bazı Asya-Pasifik ülkelerinin de yararlanacağı şekilde genişletilmişti. Bugün ayrıca en az gelişmiş (Least developed countries) 50 ülkenin Dünya ticaretinden daha çok almaları amacıyla , bu ülkelere, silah hariç, tüm mallarda ayrıcalık tanınması ilkesi kabul edilmiştir (EBA-Everything but arms).
GYÜ’lere yapılan mali yardımlar ve ticari avantaj sağlanarak ticaretlerini geliştirmeleri yoluyla sözkonusu ülkelerin döviz gelirlerini arttırmalarının, sonuçta sanayileşmiş ülkeler için de yeni müşteriler ve yeni pazarlar yarattığı gözönünde tutulmalıdır. Ancak, GYÜ’lerin, en az gelişmiş olanları da dahil, bu şekilde kazandıkları ilave dövizleri genellikle kalkınma çabaları için harcadıkları da söylenemez.
Öte yandan, 1970’li yılların başlarında, özellikle birbirleriyle yaptıkları alışveriş hacminin artması amacıyla 16 GYÜ ülkesi, aralarındaki ticarette avantajlı rejim uygulanması çalışmalarına girişmiş, ancak Türkiye’nin büyük çabalarına rağmen, bu girişim başarılı olamamıştır. Bu başarısızlıkta, sözkonusu 16 ülke’nin, diğer bazı unsurların yanısıra, konuyla ilgili teknik altyapılarının yetersizliği ve karşılıklı çıkarlarını yeterince değerlendirememeleri ve bunları şekillendirememeleri ve tabii en başta politik isteksizlik etkin olmuştur denebilir. 16 ülke’nin bazıları bugün AB üyesidir, diğer bir bölümü de G 20 grubunda yer almaktadır. O dönemde 16 ülke, birbirleriyle ticaretlerinde bir serbest ticaret sistemi hayata geçirilebilselerdi, muhtemelen başka GYÜ’ler de bu sisteme katılabilecekler ve GYÜ’ler arası büyük bir pazar ortaya çıkabilecekti. GYÜ’lerin kalkınmaya katkı yapacak önemli bir olanaktan faydalanamadıkları açıktır.
GTS çerçevesinde GYÜ lere sağlanan avantajlar Gelişmiş Ülkelerin müzakere yapılmadan kendi kararları ile tanınmıştır, bu unedenle bağlı (konsolide) indirimler değildirler ve ekonomik gelişmelere göre değiştirilebilirler. Nitekim, bazı ülkelere bazı mallarda tanınan avantajlar geri alınmıştır. Bu arada , GTS’nden en çok yararlanarak önemli ihracat fazlası veren Çin, Güney Kore, Taipei, Meksika, Brezilya, Hindistan gibi ülkelerle petrol ihracatçısı bazı zengin ülkelerin de benzer şekilde, diğer GYÜ’lere ve özellikle en az gelişmiş olanlarına özel ticari avantajlar tanımaları da hakkaniyete daha uygun olacaktı. Ancak, sözkonusu ülkeler bu yönde hiç istekli olmamışlardır. Çeşitli müzakereler sonucunda, özellikle sanayi ürünlerinde sanayileşmiş ülkeler gümrük vergilerinin çok düşük oranlara inmiş ve GTS’yle sağlanan avantajların büyük ölçüde yitirilmiş olduğu dikkate alınırsa, bu alanda yeni olanaklar yaratmanın GYÜlerin ticareti için sağlayacağı faydalar açıkça görülecektir. Bu arada, DTÖ Bakanlar Konseyi’nin 2001 Doha ve 2012 Bali toplantılarında, GYÜ’lerin ticaretini geliştirmek için alınan kararlar çerçevesinde yıllardır devam edegelen müzakereler bugüne kadar olumlu bir şekilde sonuçlandırılamamıştır.
GTS alanında Türkiye’nin özel bir konumu vardır. Türkiye, bir yandan AB ile Gümrük Birliği çerçevesinde sanayi mallarında AB’ye gümrüksüz mal satarken, diğer taraftan bir GYÜ olarak ABD, Kanada, Japonya gibi ülkelerin GTS’nden de yararlanmaktadır. Ancak, bu arada AB ile gümrük birliği ve OGT uygulaması nedeniyle de, AB ülkelerininan, diğer GYÜ’lere uyguladığı avantajlı gümrük rejimini uygulamak durumundadır. Diğer taraftan Gümrük uygulamalarındaki bu ikilemli durumun, önümüzdeki dönemde AB ile ABD arasında transatlantik işbirliği anlaşmaları imzalandığında da, ortaya çıkabileceği gözönünde tutulmalıdır. Dış Ticaret alanında “tek gümrük bölgesi” anlamına gelen Gümrük Birliği anlayışına, gerekli anlaşmalar yapılmadığı takdirde, tamamen ters olan böyle durumun oluşmaması için tarafların çaba göstermeleri gerektiği kuşkusuzdur. AB-Cezayir Serbest Ticaret anlaşmasıyla ortaya çıkan ancak ticaret hacmimizin küçük olması nedeniyle önemsenmemiş olan bu durumun ABD örneğinde tekrarlanmaması gerekir. Bu konu başka bir yazımızda ayrıntılı olarak incelenecektir.